30 Ekim 2010 Cumartesi

Can Yücel - Erkek Dediğin

Seni Elinin Tersiyle değil Avucunun İçiyle Kavrayacak.
Bileceksin Ki Emin Ellerdeyim,
Başkası Tutamaz Elimi Böyle.
Rahat Olacaksın Yanında,
Çok Konuşmayacak, Beynini Didiklemeyecek.
İnce Olacak; Seni Senin Kadar Düşünecek.

Erkek Dediğin, Sen Onu Merak Ettiğinde
Kendisine Hesap Soruluyor Havalarına Girmeyecek.
Senin İnceliğine Karşı Umursamaz Sözler Sarf Etmeyecek.

Erkek Dediğin, Kadının Sinirini Bozmayacak,
Cinlerini Tepesine Çıkarmayacak, Sanki Sen Onun İçin Varmışsın
Her Ne Zaman İstese Emrine Amadeymişsin, O Ne Yaparsa Yapsın
Her İstediğinde Yanında Elinin Altında Olacakmışsın Tiplerine Girmeyecek.

Erkek Dediğin, Sen Ona Sevgini Hissettirdiğinde,
Sen Ona Kayıtsız Şartsız Asıkmışsın Gibi Havalara Girmeyecek.

Erkek Dediğin İlgi Gördüğünde İlgiyle,
Sevgi Gördüğünde Sevgiyle Karşılık Verecek.

Erkek Dediğin, Sen Onun İçin Kendine Baktığında,
Sırf Ona Daha Güzel Görünmek İçin Giyinip Kuşandığında
Hiçbir Şey Olmamış Gibi Davranmayacak.

Erkek Dediğin, Ruhunu Okşamasını Bilecek.
Romantik Olacak Kimi Gün Habersizce Kucağında
Çiçeklerle Çıkıp Gelecek.
Özel Günleri Unutmayı Marifet Sanmayacak.

Erkek Dediğin, Kayıtsız Olmayacak Senin Bütün Zarafetine Karşı.
Gerçekten Seven Bir Kadın Sevgi Ve İlgi Bekler,
Erkeğine Verdiği Aşkın Karşılığında Küçük Bir Tatlı Söz,
Kısa Bir Mesaj, Bir Çağrı Bile Onu Mutlu Edebilir.

Erkek Dediğin Bütün Bunları Cebinden Para Harcıyormuş Gibi Cimrilikle Yapmayacak.

Erkek Dediğin, Ben Aranmayı, Çok Aramayı Sevmem Demeyecek.
Erkek Dediğin, Her Şey Kendi İstediği Gibi Olsun İstemeyecek.
Sadece Kendi Caninin İstemesine Bağlamayacak Her Şeyi.

Erkek Dediğinin, Hissettiğiyle Yaptığı Şey Arasında Uçurum Olmayacak.

Erkek Dediğin, Cesur Olacak Cesur.
Seni Seviyorum Derken Korkmayacak,
Başka Şeylerin Arkasına Gizlenmeyecek.
Seviyorum Deyip Bir Sonraki Perdede Kaçmayacak,
Özlüyorum Diyorsa Gelecek, Kaybetmek İstemiyorum Diyorsa Kaybetmeyecek.

Erkek Dediğin Aşkına Sahip Çıkacak.
Korkak Olmaz Erkek Dediğin.
Erkek Dediğin İyi Sevişecek. Koyun Gibi Yatmayacak,
Bir An Önce Su İs Bitse Demeyecek.
Aşksız Yatmayacak Yatağa Ve
Sen Bunu Bileceksin.
Bir Baba Şefkatiyle Seni Alnından Öptüğünde Bileceksin Ki
Sevgisi Geçici Ve Zayıf Değildir.

Erkek Dediğin, Ve Sevgiyle Öptüğünde
Dudaklarından Bileceksin Ki Opusun Tek Sebebi Şehvet Değildir.

Erkek Dediğin Aldatmayacak. Aldatmak Basitliktir.
Seviyorum Diyorsa Aldatmaz Erkek Dediğin.

Aldatıyorsa Sevmiyor Demektir.

Erkek Dediğin Yakışıklı Olacak, Çekici Olacak Ama
Bundan Çok Daha Öte Bir Şey...


Erkek Dediğin, Zeki Olacak. Kadının Küçük Yalanlara,
Bahanelere İnanmayacağını, Kendisini Kendi Gibi Tanıdığını Bilecek.
Kadının Zekasını Küçümsemeyecek Kadar Zeki Olacak.
Zeki Olacak, Seni Bir Hamur Gibi Karmasını Bilecek, O Hamura Kendisini Katmasınıda.

Erkek Dediğin, Değerlerini Bir Anlık Hevesler Uğruna Satmayacak.
Namussuzluğunu, Ahlaksızlığını Ancak Ve Ancak Seninle Yataktayken
Kullanacak.
Yan Gözle Hatun Kesmeyecek, Üstüne Sevgili Edinmeyecek.

Erkek Dediğin Önce Sevecek. Kendini Sevmeyen Erkekten
Kimseye Hayır Gelmez.
Bir Bakarsın Ki Yıllar Sonra Bu Adamla
Ne Yatağa Sığıyorsun, Ne Toprağa...
Koluna Girip Gezmesini Bileceksin Gururla Koynuna Alıp Sevişmesini De.

Erkek Dediğin, Babalığını Da Bilecek, Ana-Babaya Hürmet Etmeyi,
Kadir Kıymet Bilmeyi, Vefakarlığı, Fedakarlığı. ..

Erkek Dediğin Seni Koruyacak,Kuşatacak .
O Nerede Olursa Olsun Seni Koruyacağını Bileceksin.

Pısırık Olmayacak Erkek Dediğin.

Erkek Dediğin Erkek Olacak Güzelim.
Seni Sadece Sen Olduğun İçin Sevecek.
Parayla Pulla, Kariyerle, Güçle, Kimin Ne Dediğiyle Hareket Etmeyecek.
Hem Sevgilin, Hem Arkadasın Olacak

Kadının Seçme Hakkı Yok

James Brown “It’s a man world” şarkısı dinlenirken yazılmış bir denemedir. Kafanıza çok takmayınız.

Bu yazı toplumsal cinsiyet üzerine yazılmıştır. Yani toplumun bize yüklediği ve cinsiyetimizle ile ilgili olan yükler üstüne.

Kadın olmak fizyolojik olarak bile başlı başına zorken bir de bu yüklerle uğraşırız. 3 yaşımızdan itibaren oyuncak olarak bebekler alınır. Hatta gelinlikli bebekler. Çünkü nedir? Kızların ne büyük hayali evlenmektir. Gelin olmaktır.

Erkekler mavi kızlar pembe giyer ayrımının neden olduğunu bile tam olarak algılayamamışken, birden ergenliğe adım atarız. Çok ileri gidilirse, başımız örtülür. Öyle eskisi kadar da hoplayıp zıplayamayız bütün çocukluğumuza rağmen. “Oramız, buramız” görünür diye.

Erkeklerle çok samimiyetimiz hoş karşılanmaz. Aman aman, elalem ne der sonra?

Süslenip püslenme ihtiyacımız doğar birden. Çünkü birinden hoşlanmaya başlamışızdır. Gerçi bu hayat boyunca sürer, “kendim için makyaj yaparım” ben diyene pek inanmam hala.

Birinden hoşlanmaya başlamışızdır başlamasına da, bunu gidip ona söyleyemeyiz. Çünkü ilk adımı erkek atmalıdır. Yoksa “hafif” kadın damgası yeriz.

Okul hayatımız boyunca kadın-erkek ayrımını anlarız, yaşarız, öğreniriz. Ama en şiddetli yaşama okul sonrasını kapsayan yani ortalama bir insan ömrü olarak 40 yılımızı kapsayan süre içindedir.

Gece yarısı dışarı çıkamayız, asılırlar. Mini etek giyemeyiz, taciz ederler.

Ailemizin de onayladığı biriyle evlenmemiz gerekir, öyle “adamla değil, aile ile evlenilir” bize öyle öğretmişlerdir.

Yaş ilerler. Artık hayatın verdiği yorgunluktan mıdır yoksa bu kadar öğretinin ruhta bıraktığı yaralardan mıdır bilinmez gittikçe ağırlaşırız.

Bir gün aşık oluruz, ama gidip söyleyemeyiz. Çünkü seçme hakkımız yoktur. O adamın önce bizi seçmesi gerekir. İlk biz söylersek “ayıp”tır, utanmazlıktır.

Sonra “fizyolojik olarak” çocuk doğurma yaşımız gelir. Çünkü kadınların geninde vardır “doğurmak”.

Erkek egemen bir yerde çok enderdir rahat rahat çalışmamız. Azcık kafayı kaldırdığınızda kesiverirler. “Saçı uzun, aklı kısa” olur, “Elinin hamuruyla karışma” olur.

İlk olarak erkek yaratılmıştır. Biz onun “mübarek” kaburga kemiğindenizdir.

Erkek canının istediğini yapar, yatar, aldatır, magazin haberi olur. Kadın yaparsa, “tü, kaka” olur.

Kısaca “evinizin kadını, çocuklarınızın anası” olmanız hayrınızadır, çünkü çok savaş vermeniz gerekir.

Şimdi düşünün bakalım, yukarıda saydıklarımın ya da saymadıklarımın kaç tanesini gerçekten kendiniz seçebiliyorsunuz ya da seçebildiniz, gerçekten dürüstçe.

Ama esas aklıma takılan soru şu: bir cins üzerinde bu kadar öğreti yazılmış, bu kadar güçlü engelleme ve uzaklaştırma mekanizmaları icat edilmişse, kadının gücünden korktukları için olabilir mi?

27 Ekim 2010 Çarşamba

I'm sure that..

all we need is love..

Foto Kaynak: (http://browse.deviantart.com/?q=love&order=9&offset=384#/d2k3ghq)



22 Ekim 2010 Cuma

"Sev"işmek üzerine

Nefesinin kokusunu bilmediği biriyle sevişmemeli insan. Uyurken üşüyecekse, sabah uyandığında sarılmayacaksa, her gece ve de gündüz aklına geldiğinde karnında bir ağrı sırtında bir ürperti hissetmeyecekse, gerek yok, sevişmesin. Çünkü sevişmek ruhu bütünler, sevgiyi mühürler. İki kişi arasındaki en önemli sırdır. En özel en kıymetli ve saklanası, saklarken en çok heyecan duyulandır. İki insanın birbirine en açık olduğu zamandır. Yalan olmayan, yalan söylenemeyen tek andır. Oyun oynanacaksa, hesaplar yapılacaksa o sevişmek değil, çöpü dışarı çıkarmak olur.
Oysa insan sevdiğiyle sevişince doyar. Güzelleşir, dinginleşir, tazelenir, bereketlenir. Eğer hiç konuşma gereği duymadan tek bir dokunuşla tüm hisler ortaklaşa hissediliyorsa, vücudunda onun değdiği yerleri yıkamaya bile kıyamıyorsa, sevdiğinin kokusunu taşıyan ufacık bi kumaşı bile özenle katlıyor kaldırıyor hatta kaldırmaya kıyamayıp son bir kez daha kokluyorsa, gözlerini her düşündüğünde yüzünde başkaları için anlamsız ama bilen için çok şey anlatan bir gülümseme beliriyorsa ve artık kendi bedeninin kutsallığına inanıyorsa sevişmeli. Çünkü ancak o zaman gerçekten “sev”işmek olur o. Ancak o zaman uzaktan bir Edith Piaf çalar, “Secret Heart” dinlerken gülümsenir, “Maki Maki” de oynanır, “Exit Music” çalarken gözler dolar. O zaman gerisinde ve onun da berisinde ne varsa bütünleşir insan. Ruhlar yakın durur birbirine.
Çünkü beraber sevişmek, beraber uyumaktan daha yakın kılar ruhları birbirine.

İlgilisine...

Camın arkasından bile boğaz düğümleten restoran vitrinleri gibisin, ama bir farkla ben onlara baktıkça acıkır sana baktıkça doyarım.

21 Ekim 2010 Perşembe

Belki sonra...

Akşam eve dönerken bin tane fikir oluyor aklımda. Bir sürü hikaye yazasım geliyor. Bütün gördüklerimi anlatasım geliyor ama neden gerçekleşmiyor bir türlü, anlayabilmiş değilim.
Örneğin koltuk değnekleriyle otobüste ayakta durmaya çalışan genç bir çocuk gördüm. İstanbul’da yaşamak zaten zorken, O neler yaşıyor kimbilir diye geçti aklımdan, sorasım geldi, O’nunla beraber yürüyesim geldi hatta belki efkarlanıp içesim geldi. “Sonra yaparım” dedim.
Çok ciddi bir takım elbisenin altına, rengarenk çorap giymiş bir adam gördüm metroda. Tebrik edesim, “Büyük ödülü siz kazandınız” diyesim geldi. “Sonra yaparım” dedim.
Sevgilisinin omzuna yaslanmış uyuyan bir kız gördüm, içim ısındı. “Ne kadar güzelsiniz” diyesim geldi. “Sonra yaparım” dedim.
Bu aralar erteleme dönemimdeyim sanırım, hayata karşı doğum kontrol hapı kullanır gibiyim. Bu kadar kontrol, bu kadar düzen benim doğamda yok sanırım, çok sıkılıyorum.
“Biraz uyusam geçer belki, bir kalp atışı uzağında” Gidip beraber renkli çoraplı amcaya plaketini verip, sonra da o koltuk değnekli çocukla içeriz. Belki de sonra ben de senin omzunda uykuya dalarım, içim ısınır. Evet.. Belki sonra…

17 Ekim 2010 Pazar

Siyah/Beyaz

İlk kez bir sokakta gördüm O'nu. Hani şu arnavut kaldırımlı, hafif nem kokan bir ucu yakılmış karanlıkta olanlardan. Bir de, bu sokaklara özgü müdür bilmem, hep yağmur yağdığı zaman güzellikleri anlaşılır, ancak o zaman oralarda yürümek hoşuna gider insanın.

İşte tam da öyle bir günde, böyle bir sokakta gördüm O'nu. Pazar sabahları yayınlanan siyah beyaz filmler gibiydi. Göz kırpmadan, reklamsız bile seyredilesi. Geçip gitti yanımdan, kokusu kaldı taze gevrek kokan..

Birkaç gün sonra yine karşılaştık. Bu sefer güneş vardı, gün pırıl pırıldı. Ama O geceydi; simsiyah ve dipsiz. "Merhaba" dedi bana, gülümsedim. "Buraya ilk gelişin mi?" dedi, "Evet" dedim, "Hep başkalarından duyardım buranın güzelliğini, bugüne kısmetmiş." Bir bardak çay uzattı bana, bir sigara yaktım, dumanı tenine değdi, ürperdim.

Günler sonra bir ikindi vakti yine gördüm O'nu. Birşeyler söyledi, ben sadece izledim. Her hareketini ezberledim.

Aşktan da, sevmekten de, sevişmekten de çok öte bir yerde kayboldum gittim.
Hiçbirşey diyemedim, isteyemedim... Dokunamadım... Sadece yaşadığımı hissettim bir daha.

Sonra günler geçti, aylar, belki yıllar, saymadım, ben O'nu hiç beklemedim. Kirpiğinin ucundaki saflıkla bir kez daha arınayım diye yiyip bitirmedim kendimi. Çünkü ben O'nu her gözümü kapattığımda gördüm, görüyorum, göreceğim.

Aşk şekerim düştüğünde, bir doz "gece" vereceğim kendime, heyecanım kazındığında gidip bir gevrek alacağım.