23 Aralık 2009 Çarşamba

-Avatar-

Üniversite zamanlarımdan beri seyrettiğim çizgi filmin sinema filmi diye heyecanlansam da ilk başta, tamamen farklı bir film olduğunu görünce biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Ama yine de 3 boyut seçeneklerinin olması ve yönetmenin James Cameron olması filme gitmemi sağladı.
Dün akşam gittim filme ve hala etkisi altındayım. İnanılmaz bir görsel şölene bir de 3 boyut keyfi eklenince muhteşem bir deneyimdi.
Senaryo çok uğrasılmıs bir metne benzemese de, hayal gücü bütün sınırlarını zorlamış. Gerçek nerede başlıyor, animasyon nerede bitiyor algılayamıyor insan. Müzikler de çok yerinde kullanılmış. Avuçları terletiyor kalbi hızlandırıyor sahneler. Kısacası nefis bir görsel şölen bekliyorsanız mutlaka gidin görün.
Tabi 3 boyutlu seyretmeniz tavsiye edilir.

22 Aralık 2009 Salı

En Uzun Gece Münasebetiyle..




ÇAM SÜSLEME GELENEĞİ
 Hıristiyanların İsa'nın doğuşu olarak
kutladığı Noel bayramı, çok eski Türk’lerin yeniden
doğuş bayramıdır.
 

Türklerin, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki
inançlarına göre, yeryüzünün tam ortasında bir akçam
ağacı bulunuyor.


Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak
bizim
bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.

Türk’lerde güneş çok önemli. İnançlarına göre
gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22
Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor.

Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer
kazanıyor.

İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler
 büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar.

Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak
algılanıyor.

Bayramın adı NARDUGAN
(nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan güneş.

Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen'e dualar
ediyorlar.

DualarıTanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler
koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için
dilekler
diliyorlar Tanrıdan.

Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler
giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip
oyunlar oynuyorlar.

Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor,
aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar.

Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve
şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek
kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.

Akçam ağacı yalnız Orta Asya'da yetişiyormuş.
Filistin'de bu  ağacı bilmezlermiş.

Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği
ve bunu da Hunların Avrupa'ya gelişlerinden sonra
onlardan görerek aldıkları söyleniyor.

İsa'nın doğumu ile hiç ilgisi  yok.


"Doğum, güneşin yeniden doğuşu"

Sümerolog
Muazzez İlmiye ÇIĞ


20 Aralık 2009 Pazar

Farkındalık


Büyük laflar etmeye çalışırken, küçük sözlerin kıymetini unutur olduk.

18 Aralık 2009 Cuma

Sonuç


Zaman da saatler gibi yuvarlaktır. Döner dolaşır, herşey tekerrür eder.

İstanbul Nasıl Bir Şehir? -2-

Bir kedinin iskelede üstüne gelen koskocaman gemiden korkmayarak, uyuklamaya devam edecek kadar gemileri ve vapurları kanıksadığı ve herkesin kendi bölgesinden dışarı çıkamayacağına emin olduğu bir şehirdir.

İstanbul Nasıl Bir Şehir? -1-

Jilet gibi ütülenmiş bir takım elbise giyen bir adamla, üzerinde " Seni filmde oynatacağım" yazan bir tişört ve yırt kot giyen, elinde ÖSS kitabı tutan bir çocuğun aynı toplu taşıma aracına binebildiği bir yerdir

Neden?


Zamanın hızla akıp geçerek ömrün bitivermesinden korkarlar da, neden şehrin en süslü yapıları saat kuleleridir?

Ne kadar?

Seni,
Taze sıkılmış portakal suyu,
Közlenmiş mantar,
Dalda gördüğüm ilk bahar,
Deniz kokusu,
Bulut beyazı,
Limon kokusu,
Başak tarlası,
Dost sofrası,
Ay ışığı,
Sahaf kokusu kadar çok seviyorum.

Kuş sesi,
Mum isi,
Tabak tıkırtısı,
Bilezik şıkırtısı,
Mürekkep lekesi
Aşk hecesi kadar çok...

Kelepir-İkinci El Akıl

Aklı yarım olanlara, aklını beğenmeyenlere, aklı olup da başında olmayanlara, akılsızlara, aklı çelinip de yeni akıl isteyenlere, aklı alınmışlara kelepir ya da taksitle akıl verilir.

Tiyatro ve Biz

Yerlere göklere sığdıramadığımız ANTİK YUNAN da bile önce "acropolis" sonra da "tiyatro" yapılırmış. Ama yok anam yok. "Bizim kültürümüzde 'tiyatro' yok" diyene yanarım. Kültürünü sadece Orta Asya'dan gelme kısmıyla sınırlandıran bir inanışa daha çok yanarım.

Hatırlamak ve Unutmak




Unutmaktır tüm acıların ilacı ve unutmaktır tüm anılarına ettiğin ihanet. Unutmaktır çoğu zaman içine yeniden umut dolduran ve unutmaktır çoğu sevgine/sevgiline ihanet ettiren. Unutmaktır kafanı boşaltıp yeni bir güne başlamanı sağlayan ve unutmaktır edindiğin her tecrübeyi hiç yaşamamışsın gibi yeniden yaşatıp yeniden hata yaptıran.
Yine de güzeldir unutmak;
Yine de güzeldir hatırlamak...

26 Mart 2009 Perşembe

Yaradana Mektuplar/ Üçüncü Mektup

1.

Al gözüm seyreyle
Hep aynı hikâye
Hep aynı türküler
Hep aynı kinâye.

Sevaplara borazan
Günahlara tabut
Balıklara banka
Alıklara bulut
Sen bunu kırk gün kırk gece unut!

2 .

Al gözüm seyreyle:
Hep aynı hikâye
Mahpusa mendil kadar bir gök parçası
Şaire gökleri tımar için bir kaşağı
Ressama tosun gibi bir ebemkuşağı

3.

Al gözüm seyreyle
Hep aynı hikâye
Yine aynı Âdem
Yine aynı Havva
Yine aynı elma
Yine aynı armut
Kalanlara yâsin
Gidenlere mevlût
Sen bunu kırk gün kırk gece unut!


Fidana sormuşlar: - Niçin büyürsün?
- Tohum itiyor, demiş.

Tohuma sormuşlar: - Niçin itersin?
- Toprak rahat bırakmıyor! demiş.

Toprağa sormuşlar: - Niçin tohumla uğraşırsın?
- Sebebini toprak olduğun zaman kulağına söylerim, demiş.

Nara sonmışlar: - Tanelerin kaç tane?
- Yiyenler saysın bana ne, demiş ? ...

Güle sormuşlar: -Niçin kokarsın?
- Bu benim ibadetimdir, demiş.

- Kavakağacı sen hiç dua etmez misin? demişler.
- Nasıl etmem demiş; benim boyumun yarısı toprağa gömülüdür.
Benim topraktaki parçam dua eder; ben secde ederim!

Kavağın dibini kazmışlar. Kavak devrilmiş ve devrilirken kavak ağacının dua ettiğini duymuşlar.

Bir buluta sormuşlar: - Güzel bulut, sen niçin ele avuca sığmazsın?
- Ele düşersem beni ata benzetenler arabaya koşar. Bakraca benzetenler kuyuya atar. Ayıya benzetenler oynatır. Mendile benzetenler burunlarını silerdi! demiş.

Yıldızlara sormuşlar: - Niçin bizden bu kadar uzaklarda yanar tükenirsiniz?
- Ya sizin göz bebekleriniz demişler, niçin biz açılırken onlar kapanır?


Bedri Rahmi Eyüboglu

yarımask

Yarım kalmış aşkların sultanıyım ben.
Çünkü öyle öğretmişler bize; aşk tamamlanırsa yarım olur demişler.
Hep başlamışım, hiç sonuna gelmemişim.
“Dört bir yan”ın “her bir yanı”na kendimden bir parça savurmuşum.
Şovalyelik var ya serde, dönüp bakmamışım bile ardıma.
Romeo ile Juliet’i öldürmüşler evlendirmemişler.
Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar, onlar ermiş muradına.
Şehrazat binbir gece uğraşmış da o koskoca masal, hikayeler, efsaneler sona erince bitivermiş. Sonrası gerçeklikmiş çünkü, herkesin kaçtığı kimsenin bilmediği bir gerçeklikmiş.
Ben de kaçtım hep, yarım kaldı gönlüm hep, yarım gönüller bıraktım ardımdan.
Zehirledim onları öpüşlerim ve sözlerimle, sonra da sudan sebepler yarattım bırakıp gitmek için.
Ama bıraktığım O muydu yoksa bir parçam mıydı hiç bilemedim, ayırt edemedim.
“Var git başımdan” dedim, kendime daha çok çekeceğimi bile bile.
Feromon sürdüm vücuduma, cilve kattım gülüşüme ve zehir sürdüm dudaklarıma. Ve kurbanlarımı bekledim büyük bir sabırla. Onların aşklarından beslendim, kanlarını gün be gün içtim.
“onlar ermiş muradına” sonlarını hiç sevmediğim için belki de hep kanlı bitmiş benim hikayelerim.
“kimseye etmem şikayet” i daha bir dertli söylemek için onları hatırlayıp efkarlanmışım bazı akşamlar.
İçmeye bahane bulmak için yalnızlığımdan dem vurmuşum.
“Sohbetler de sigarasız çekilmiyor” demişim, dumanlamışım hem kendimi hem kalbimi.
Şimdi artık af diliyorum ve bekliyorum tüm “aşk” larımdan, “aşık”larımdan değil.
Yorgunum, itiraf ediyorum…

yolluk

Ortaya karışık
Ortası karışık
Kendisiyle barışık
Dünyası kara rüyası ak
Dışına değil içine bak
Duaları hep ak pak
Ederdim de bilmezdim
Bilseydim istemezdim
İsteseydim beklerdim
Kış yaza kavuşuncaya
Ayla güneş barışıncaya
Balık kavağa çıkıncaya
Kadar uyumazdım
Gündüzlerden geçtim
Geceleri seçtim
Canımı dişime
Bedenimi işime
Aklımı ardıma
Yüreğimi bohçama
Katıp çıktım yola
Az gittim uz gittim
Zaman zaman ters gittim
Gide gide vardım
Giderek vardım
Gittikçe buldum
Kayboldum
Bir nefes aldım
Rüyaya daldım
Derken bir kelebek
Kanatları renk renk
Bakarak bohçama
Aşkı sordu bana
Dedim bir sırdır
Hem de yakındır
Rüyada görünmez
Ayıkken doyulmaz
Buldun mu dedi sonra
Bulsam çıkmam bu yola
Çatıda aranmaz deve
Yorganla yakılmaz pire
Bunu bildim mi
Ona erdim mi
Şunu verdim mi
Benden mutlusu yok
Az varken çok
Çok varken az aranmaz
Bu sırra erilmez
Erenler de bilinmez

11 Emir

Gitme kal

Sorma al

Gel bekleme

Koş tekleme

Sev korkma

Dur yakma

Su ver gönlüme

El ver kalbime

Emin ol

Kabul et

Ve vazgeçme

inan(ma)mak

"Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol.Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın."Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme.Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?"