23 Ocak 2010 Cumartesi

Şimdi Hava Durumu

Hava durumunu önceden haber veren bütün sistemlere inat, kar bu sene de İstanbul'a canının istediği saatte ve günde düştü (,düşüyor, düşecek).
İstanbul'un büyük bir bölümünde elektrik kesilmiş. Kabataş'tan binilmeye çalışılan, çalışması için elektrik beklenen tramvaya binilir, bir kaşıntı tutar Sultanahmet civarı kahvaltı yapmak için inilir. Her yer karanlık. Sadece üç yer şıngır şıngır; Mc Donald's, Burger King ve Starbucks. "Bunların elektriği Amerika'dan geliyor." diyen arkadaşa gülünerek ve "USA please save(!) us" temennisi ve duasıyla en yakın Starbucks'a girilerek -uzun zamandır ilk defa- kahve ile kahvaltı edilir.
İstanbul'da uzun süredir yaşıyorsanız, hava her azcık kötüleştiğinde elektriğin ve suyun kesilmesine şaşırmazsınız. Çoğu evde "in emergency" durumları için bir kaç bidon su vardır mutlaka. Havasından, rüzgarından, suyundan kendi elektiriğini üretme kapasitesi olan bir ülke neden hala başka ülkelere muhtaç yaşar bilemedim şimdi. Allah'a emanet yaşıyoruz ya da "In God we trust"

22 Ocak 2010 Cuma

2009 Model Sherlock Holmes

Filmini çekmişler yine. Yine diyorum çünkü "International Movie Data Base" (http://www.imdb.com/find?s=all&q=sherlock+holmes) sitesinden araştırdığım kadarıyla, 1900'lerin başından itibaren günümüze kadar 100'den fazla örneği beyaz perde ya da televizyona aktarılmış. Yetmemiş, siteye bakarsanız 2011'de bile Sayın Holmes'ün başrolünü oynadğı olası projeleri de görebilirsiniz.

Ben Sherlock Holmes'ün 2009 versiyonunu seyrettim. Benim gibi 1900'lerin başını seviyor bir de bu dönemde İngiltere'nin o insanın bağrına baskı yapan kasvetli havasına bayılıyorsanız filmi mutlaka izleyin derim.
Bu kasvetli hava filmin her yerine eşit miktarda dağılmış. Hatta filme ait hatırladığım tek renkli diyebileceğim sahne elinde kırmızı gül demeti tutan Rachel McAdams'ın bulunduğu bir sahnedir. Bu sahne dışında geri kalan her kare gri ve kahverenginin envai çeşit tonlarındadır.
Senaryo güzel, Sherlock Holmes Bey'in dillere destan zekasına yakışır bir incelikle işlenmiş.
Hızlı geçmesi gereken bir dövüş sahnesinin bütün ayrıntılarını sahneden önce ağır çekimde vermeleri ve o ağır çekimde bütün ayrıntılarını gördüğünüz sahneyi hızlı seyrettiğiniz zaman aldığınız keyif yaşanılası.
Kızsal yorum olarak; Jude Law çok güzel bakıyor, Robert Downey Jr. içine düşülecek etkileyicilikte.

Meraklısına Sherlock Holmes için ayrıntılı anlatım ilişikteki linkte mevcuttur efendim, tıklayınız.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sherlock_Holmes

15 Ocak 2010 Cuma

6 Duyu

seni düşününce burnuma inceden bir nane kokusu gelir
ferah, iyileştirici, lezzetli, neşe dolu
sonra her sabah güneş doğarken öten kuşların sesini duyarım
hani istanbul'da bile konacak bir dal, ötecek bir ara bulabilen kuşların sesi
derken lolipop kıvamında bir güneş doğar
yapışkan kırmızıdan yumuşak turuncuya
ardından hafif bir rüzgar değer tenime
serin, ürperten ama şefkatli
dilime tadın gelir
bir de tanıdık bildik kokun
ve ben bir daha severim seni
ve bir daha şükrederim tanrı'ya

12 Ocak 2010 Salı

"Mazhar Olmak"


Efendim Mazhar Alanson, nam-ı diğer MFÖ'nün "M"si, bir kitap çıkartmış. Kitap denemez aslında, kitaptan çok daha fazlası. Bir eskiz defteri. Kendine ait yıllarca biriktirdiği dökümanları , gazete küpürlerini ve fotoğraflarını kendi zevkince ve isteğince bir defterde toplamış. İstediği gibi yazıp çizmiş, boyamış. Tabi yine de toplum önüne çıkacak bir kitap olmasının kaygısıyla pek çok sansür uyguladığını kendisi de söylese de, son zamanlarda gördüğüm en iyi ve en yaratıcı fikirlerden biri.
Kitap, Mazhar Alanson'a ait. Tamamen o. Tabi sadece bildiğimiz yazı karakteri ve bir kaç fotoğrafa bakarak da bir insanın biyografisini okuyabiliriz. Zaten genellikle de yaptığımız bu. Ama bu fikir bambaşka. Mazhar Alanson'un eskiz defteri. Her açtığınızda yeni bir şey görüyor ve bir oturuşta değil de ara ara elinize alıp incelemek istiyorsunuz. Çok ekilendim ve çok da hoşuma gitti.
Tavsiyemdir efendim, okuyunuz.

7 Ocak 2010 Perşembe

1453 Panorama Müzesi

Her gidenden çok güzel şeyler duyduğumdan olsa gerek aklımın bir köşesindeydi hep gitmek. Bugün ani bir kararla yanıma annemi de katıp gittim, gördüm. İçerisi güzel, harika, çok ince işçilik. Etkilendim. Gökyüzü özellikle o kadar gerçekti ki, annemi bir an gerçek olmadığına inandırmakta zorlandım. Top sesleri ve mehter marşları eşliğinde, 1'e 1 çizimlerin ortasında, fethi görebiliyor ve hissedebiliyorsunuz.
Herşey iyi hoş da, girişte pek bi bekledik. 15 dk.'da bir alıyorlar içeriye insanları. Ve içeri girmeyi bekleyen diğerleri o 15 dk yı'yı ( tabi bizim gibi çoluk ve çocuklardan oluşan 1400 kişilik bir gruba rastgelirseniz o 15 dk. baya bir uzuyor.) ayakta geçiriyorsunuz. Yine yurdum insanı, yine eziyet çekiyor. Hastası var, engellisi var, yaşlısı var, değil mi? değil efendim. Bunlardan en az biriyseniz gitmeyiverin canım öyle yerlere ne gerek var. Hatta ne otobüse binin, ne de üstgeçitleri kullanın. Kaldırımlarda sağlıklı insanlar bile yürüyemiyorken siz nasıl yürümeyi düşünüyorsunuz. Gözünü sevdiğim İstanbul'um, küçük dünya emsalim, olimpik ya da paralimpik ( artık durumunuza göre değişir.)şampiyona olmuş. Ya da hep öyleymiş, sadece bugün yanımda ayakta durmakta zorlanan biri daha olduğu için biraz daha yakın hissettim hepsi bu.
Velhasıl-ı kelam, müze güzel, gidiniz.
http://www.panoramikmuze.com/