22 Haziran 2011 Çarşamba

Sevgili Tanrım,

Bu aralar beni çok ihmal ediyorsun. Tamam ben de dört dörtlük bir insan değilim. Ama inan bana elimden geleni yapıyorum.
Küçükken "Hele bi büyü de, ondan sonra yaparsın istediğini" diyorlardı ya ben de inanıyordum. Sence de yeterince büyümedim mi? Acaba "Dünya'ya ışık, sevgi gönderin" diyenleri dinledim bi ara ona mı kızdın? Tamam Buddha yı bile sempatik bulmuş olabilirim bi ara, ama inan yalnızlıktan.
Ben şimdi yatıyorum, ama önce dua edicem sana. Bi kaç isteğim var, ama ilk dileğim aramızın düzelmesi.
Barışalım mı artık ne dersin?

Perdeyi Aralamak

'Perdeyi aralamak'

14 Haziran 2011 Salı

GitGel/GelGit

Gel-gitler yaşıyorum bu aralar. Daha çok gidiyorum ama.
Her zaman en acımasız kendime olmuşumdur, o yüzden "git"lerim hep kendimden geçişlerim, 'vaz'geçişlerim. Küçükken herşeyi bildiğimden o kadar emindim ki, sonra daha çok yol almam gerektiğini öğrendim, bi süre böyle devam etti, şimdiyse herşey sil baştan yaşanıyor.
Siz de benim gibi yalnızlığın koyu, yapışkan ve sessiz odasına alışmışsanız çok zor bozarsınız rahatınızı. Kimseyi layık görmezsiniz kendinizi paylaşmaya. Ama bir hata yapıp da birine açarsanız odanızı, darma duman olur her yer. Ne yapacağınızı bilemez, "kendinizden git"ersiniz, "bit"ersiniz, "bok"a sararsınız.
Yazdıklarım da kafamdaki sesler gibi bölük pörçük. "Gel"ler ile "Git"leri birleştirebilirsem huzura erer miyim? Yoksa ikiye böleceğim hem ruhumu hem bedenimi..

7 Haziran 2011 Salı

.?.

Diş ağrısına rakı basmak iyi gelir derler. Kalbimin ağrısı dişime vuruyor, rakı bassam iyi gelir mi?

Yıkım Ekibi

Sesler saldırır insana bazen balçıktan daha yoğun bir sessizlikteyken. Ben böyle zamanlarda hep yazmayı seçtim, kafamdaki sesleri düzene sokabilmek umuduyla. Çoğunlukla işe yaradı. Yaradaki pis kanı boşaltmak gibiydi.
Şimdi kangren oldum sanırım, ya da bir tür iç kanama geçiriyorum. Ne kafamdaki sesler bir araya gelip bir cümle kurabiliyor, ne de ben çığlık atmadan konuşabilen bir ses duyabiliyorum.
Son 10 yıldır genel anlamda "sosyalleştiğim" düşünülürse -ki o da yalnızlık kaşıntısına sıkılan kolonya kıvamındadır- çıldırdığım zamanlar çok enderdir. Hatta son yıllarda öyle şeyler görüp, öyle sakin kaldım ki, erdiğimi falan düşünüyordum.
Ama şimdi Beşiktaş'ta elinde bavulla gezen Abla'ya kendimi bir adım daha yakın hissediyorum. Çizginin bu tarafında olmaya direnmeyi bırakıp, öbür tarafa geçme düşüncesi gün geçtikçe daha da cazip gelmeye başlıyor. Hep "Aramızda bir adım var" derdim, şimdi o mesafe de kapanıyor.
İçimde bir odam var benim, yıllardır her eşyasını kendi ellerimle yonttuğum. Penceresiz, küf kokan, sessiz, ruhsuz... Kendimi bildim bileli ben hep oraya kaçtım, kimseyi de içeri almayı hayal bile etmedim. Şimdi ise odamı arayan ve yıkmaya kararlı bir dozer sesi duyuyorum. Teslim olmak mı, haritayı vermek mi bana zaman kazandırır hiç bir fikrim yok.
Ben bu dünyayı anlayamadım, gözüm açık gidicem...

6 Haziran 2011 Pazartesi

Ev Hanımı Halleri

- Dikişin bitmesine 2 santim kala biten iplik,
- Elimin giremeyeceği kadar ağzı dar kavanozlar,
- Yerine yenisi takılmamış, biten tuvalet kağıdı,
- Yastığa değen ayak, 
- Buzdolabında unutulan boş tabaklar,
- "Kirli" yerine çamaşır makinesinin içine konan çamaşırlar,
- Asılmayan ıslak havlular,
- Avizeler,
- Kör eden ışıklar,
- Yüksek sesli televizyon, radyo, pikap, bilgisayar ve bilumum sesler,
- Reality Şovlar, bilhassa Müge Anlı,
- Tatil sabahları evde olmayan ekmek,
- Poşet sesinin her türlüsü,
- Biriktirilen her türlü plastik kap,
- Bir gün lazım olacağına yürekten inanılan eski gazete yığınları,

delirtir, sırf bunlar için bile yalnız olarak ölmek göze alınır.

garbage

Söyleyemediklerim ağzımda kötü bir tat bırakıyor. Belki de sigarayı bırakmanın zamanı gelmiştir. Her yazdığım satırla ölüm fermanımı yeniden imzalıyorum. Bu satırlar kendim de dahil hiç kimseye ait değil. Yaşayabilme çabası sadece, çünkü ben başka bir yol bilmiyorum.

Denize girmek istediğimde kıyafetlerimi düşünüp sadece ayaklarımı değdirmek değil benim yaşamaktan anladığım. Koşarak dalmak, belki boğulmak ama yine de kimseyi sorumlu tutmamak ölümümden.

Kendi kendinizi iyileştirme gücünüzü keşfettiğinizde sizi yalnızlığınızdan hiç kimse kurtaramaz. Farkındayım. "Just leave me alone" desem de siz yine de okuyunuz yazdıklarımı. Söyleyemediklerimin yerine geçemese de ikisi de bana ait.

Egomu bağrıma bastım. Evet belki biraz fazla sıkı kucaklamış olabilirim ama henüz ölmedi. Belki havasızlıktan biraz başı ağrıyor.

Edatlar üzerine kurulu hayatım çoğu zaman eğlenceli olsa da, bu ara pek bi tatsız.

Dua etmeye karar verdiğim zamanlar, bir trene binip uzaklaştığımı hayal etmezsem kendimle bağlantı kuramıyorum. Belki daha sessiz bir araç seçmeliyim. Gene bi dünya edat kullandım iyi mi..

Korkuyu bilmeyenler, görünce tanıyamazlar. Benim korktuğumu söyleyenler, en korkak olanlardır. O yüzden beni suçlamadan önce kendinize bakınız. Benim becerebildiğim şeyler arasındadır salağa yatmak.

Evet yalnız kalma korkum olabiliyor zaman zaman, ama bu 2. bir kişiyle alakalı değil hiç bir zaman. Kendimden uzaklaştığımda yalnızlık hissederim ben. Tek başına çay içmeye karar verip masaya iki bardak koymanın zamanı geldi.

Anlaşılmayı beklemekten vazgeçeli yıllar oldu. Yine de söyleyemediğim şeyleri daha kolay anlayan birini görünce insan, bir hoş oluyor ama kendimi buna kaptırmak için fazla yaş aldım.

Kadınlardan ağladıkları zaman korkmamak lazım. Esas tehlike ağlamadıklarındadır. Ağlamayan kadın, anlatmaktan da, beklemekten de yorulmuş olandır.

Çok atıp tutuyorum ya kendimden "bile" sıkıldım.