26 Mart 2009 Perşembe

yarımask

Yarım kalmış aşkların sultanıyım ben.
Çünkü öyle öğretmişler bize; aşk tamamlanırsa yarım olur demişler.
Hep başlamışım, hiç sonuna gelmemişim.
“Dört bir yan”ın “her bir yanı”na kendimden bir parça savurmuşum.
Şovalyelik var ya serde, dönüp bakmamışım bile ardıma.
Romeo ile Juliet’i öldürmüşler evlendirmemişler.
Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar, onlar ermiş muradına.
Şehrazat binbir gece uğraşmış da o koskoca masal, hikayeler, efsaneler sona erince bitivermiş. Sonrası gerçeklikmiş çünkü, herkesin kaçtığı kimsenin bilmediği bir gerçeklikmiş.
Ben de kaçtım hep, yarım kaldı gönlüm hep, yarım gönüller bıraktım ardımdan.
Zehirledim onları öpüşlerim ve sözlerimle, sonra da sudan sebepler yarattım bırakıp gitmek için.
Ama bıraktığım O muydu yoksa bir parçam mıydı hiç bilemedim, ayırt edemedim.
“Var git başımdan” dedim, kendime daha çok çekeceğimi bile bile.
Feromon sürdüm vücuduma, cilve kattım gülüşüme ve zehir sürdüm dudaklarıma. Ve kurbanlarımı bekledim büyük bir sabırla. Onların aşklarından beslendim, kanlarını gün be gün içtim.
“onlar ermiş muradına” sonlarını hiç sevmediğim için belki de hep kanlı bitmiş benim hikayelerim.
“kimseye etmem şikayet” i daha bir dertli söylemek için onları hatırlayıp efkarlanmışım bazı akşamlar.
İçmeye bahane bulmak için yalnızlığımdan dem vurmuşum.
“Sohbetler de sigarasız çekilmiyor” demişim, dumanlamışım hem kendimi hem kalbimi.
Şimdi artık af diliyorum ve bekliyorum tüm “aşk” larımdan, “aşık”larımdan değil.
Yorgunum, itiraf ediyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder