29 Ekim 2011 Cumartesi

The Big City Girl

Büyük şehir kızıyım ben. Sabahlarım kuş sesleri yerine, cep telefonumun alarmıyla başlar. Kahvaltı benim için en hızlı geçilmesi gereken bölümdür. Bazen simit bazen bi poğaça, götü göbeği önemsiyorsam sütlü kornfleks yerim. Canım istediğinde özene bezene aldığım kahvaltılık peynirler buzdolabımda bozulur. Buzdolabındaki meyve bölümünün yerini bile bilmem. Ama buzluğum envai çeşit mikrodalgada çözdürüp hızlıca yemek için dondurulmuş gıda doludur.

İnsanları sevmem, kalabalıklardan nefret ederim. Bire bir diyaloga girmeyeceğim bütün ortamlarda kulağımda kulaklığım takılıdır. Son model telefonumda son “trend” “em.pe.üç”ler vardır.  Her türlü ortamdan kendimi izole edebilirim. Ayrıca çok güzel “görmedim” “duymadım” taklidi yapabilirim.

Her daim ya geç kalmışımdır ya geç kalacağımdır ya da geç kalmamak için koşturuyorumdur. Yürüme hızım normal bir insanın koşma hızına yakın bir değerde olup, sağa sola çarptığımda insanlardan özür dilemeye vaktim bile olmaz.

Yarı açık hapishane gibi ofislerde bazen tüm gün güneşi bile görmeden, havanın sıcaklığı hakkında bir fikir yürütemeden zombi gibi çalışırım. Bütün dünyam  bilgisayarımdır. Onu  alırsanız, susuz kalmış çiçek gibi sararır solarım. Gazetelerimi bile internetten okurum, kağıt kokusunu unutalı çok olmuştur.

Ağzımda sıka sıka diş kalmamış olsa bile stresle çok güzel baş ederim. Saatlerce oturmakla kaybettiğim sağlığıma tekrar kavuşabilmek için daha çok oturup daha çok para kazanmak zorundayımdır. Rengim sarıdır, belim ve boynum fıtıklı, midem ülserli ama saçlarım her daim fönlüdür.

Nefret ettiğim insanlara karşı bile iğrenç bir nezaket içindeyimdir. Öyle ya, bu koca şehirde kime ne zaman işinizin düşeceği belli olmaz.

Öğle yemeklerimi dışarıda yemekten midem bozulup durur, besin takviyesi kullanırım hani şu hap olanlarından, ha bi de mutlaka vitamin. Enerjim düşmesin, 12 saat dayanabileyim diye enerji verici hapları da unutmamak lazım tabi.

Hafta içi çocuklar için yatma vakti olarak belirlenen saatlerde evde olurum.  Tahmin ettiğiniz üzere, evde yemek yapamam o saatten sonra. “Oda+kahvaltı hizmeti veriyorum ben” deyip güler geçerim.

Çok daraldığım akşamlar sosyalleşirim. Bir mekana gidip kulaklarım sağır oluncaya kadar yüksek sesli ve ne çaldığı belli olmayan müzikler dinler, o gürültüde duyulabilmek için sesim kısılıncaya kadar bağırarak konuşurum. Asla sarhoş olmam, başıma ne geleceği belli olmaz. Cebimde her daim eve dönecek taksi paramın olmasına dikkat ederim.

Her gün hava durumunu binlerce kez kontrol eder, ertesi gün giyeceklerimi akşamdan hazır ederim. Yanımda her zaman “ihtiyaç halinde” kullanılacak bir hırka/şal/kazak/şapka/şemsiye bulunur.

 İçine makyaj çantası, selpak, ıslak mendil, el kremi, dudak kremi, hijyenik el temizleme şeysi, orkid, ayna, akbil, kol kadar bir cüzdan, güneş gözlüğü, ajanda, kalem, parfüm, anahtar sığdırabilmek için omuriliğimi taşıdığım yöne doğru eğecek ağırlıkta ve büyüklükte bavul kadar çantalar taşırım. Başıma her an her şey gelebilir, tetikte olmak gerekir.

Hafta sonları için hafta içleri para kazanırım. Eğlence kavramım çoğunlukla alkolle birlikte gider. Cumartesilerim içmekle, Pazar günlerim ayılmakla geçer.

Benim şehrim kalabalıktır. İnsanlara çarpmadan saatte 5 km hızla İstiklal Caddesi’nde yürüyebilirim.

Bazı zamanlar sevgilim olur. İlişkimin çoğunu facebook, twitter, whatsapp ve bilumum teknolojik zımbırtı üzerinden yürütürüm. Çoğu zaman yalnızımdır ama. Benim şehrim aşk meşk olaylarını sevmez. Kaldırımları bile sevgililer yan yana yürüyemesin diye tek kişilik yapılmıştır.

Evden çıktığım andan itibaren eve girinceye kadar devamlı para harcarım. Çok kaşıntı içindeysem evden de para harcarım. Kapıcı gelir aidat ister, yemeksepeti’nden sipariş verilir, su biter, internetten alışveriş yapılır. Para her şey demektir bu şehirde.

Ölene kadar alışveriş yapmasam da yetecek kadar kıyafetim vardır ama yine de giyecek hiçbirşeyim yoktur.

Yatağım ve yastığım ortopediktir ama yine de çok zor uyurum.

Su vermeyi devamlı unuttuğum için solmuş çiçeklerim vardır.

Akşamları kitap okuyamayacak kadar kafam dolu olur ve spor yapamayacak kadar yorgunumdur.

Ciğerlerimin yarısında eksoz gazı diğer yarısında ise nikotin vardır.

Uyuyabilmek için haplar, uyanabilmek içinse ayrı haplar alırım.

Ve bunları bir dost sofrasında değil de, bir blog sayfasında paylaşırım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder